Kısa hikayeleri okumak keyif vericidir. Fakat bu kısa hikayelerden bazıları oldukça motive edicidir. Onlar hakkında harika olan şey, bir çırpıda okumanın kolay olmasıdır. Bununla birlikte bu hikayeler genel olarak oldukça ahlaki dersler içerirler.
Gerçek hikayeler olsunlar veya olmasınlar, kısa hikayeler bambaşka anlamlara gelebilirler. Çünkü bunlar yüzlerce yıllık efsaneleri içerebilirler. Paylaştığım kısa hikayeleri okuduğun zaman kendini düşünürken bulacak ve aynı zamanda önemli bir ilham kaynağı edinmiş olacaksın.
1. Filin ipi
Adamın biri fil kampından geçerken çok acayip bir görüntüyle karşılaşır. Fillerin kafeslerde veya zincirlerle tutulmadıklarını fark eder. Kamptan kaçmalarını engelleyen tek şey bacaklarından birine bağlanmış küçük bir ip parçasıdır.
Adam fillere bakarken şaşa kalmıştı. Filler ipi koparıp kamptan kaçabilme gücüne sahip olmalarına rağmen bunu yapmıyorlardı. Hatta biraz daha dikkatli bakınca, bunu kolayca yapabilecekler olsalar bile hiç denemediklerini fark etti.
Adam meraklanmıştı. Hemen yakınlardaki bir fil eğiticisine başvurdu. Fillerin neden öylece durduklarını ve kaçmaya çalışmadıklarını sordu. Adamın merakı içten içe onu kemiriyordu. Eğitmen sakin bir şekilde şöyle cevapladı:
“Çok küçükken onları bağlamak için aynı boydaki ipleri kullanıyoruz. Bu ipler o yaşlarda onları tutmaya yeterlidir. Büyüdükçe, kaçamayacaklarına inanmaya şartlanmış olurlar. Dolayısıyla iplerin hala onları tuttuğuna inanıyorlar. Bu yüzden asla serbest kalmaya çalışmıyorlar.”
Kısacası, dünya seni ne kadar geride tutmaya çalışırsa çalışsın her zaman ulaşmak istediğin şeyin mümkün olduğuna inanarak denemeye devam etmelisin. Başarılı olacağına inanmak, bunu başarmanın en önemli adımdır.
2. Kalıpların dışına çıkış
Yüzlerce yıl önce küçük bir İtalyan kasabasında, küçük bir işletme sahibi, bir tefeciye büyük miktarda para borçluydu. Tefeci, işletme sahibinin kızına ilgi duyuyordu. Ancak onun ilgisini çekmek için oldukça yaşlı ve çekici olmayan bir adamdı.
İşletme sahibine tüm borçlarını silmeyi ama karşılığında kızıyla evlenmek istediğini söyledi. İşletme sahibi bu teklifi son derece tiksinerek karşıladı. Tefecinin inadı inattı. Teklifini yenilemek yerine teklifi çok daha farklı bir biçimde sunmaya çalıştı.
Bir torbanın içerisine biri siyah, biri beyaz olmak üzere iki çakıl taşı koyacağını söyledi. Eğer işletme sahibinin kızı, torbadan siyahı seçerse borçlar silinecek ama kız onunla evlenecekti. Beyaz çıkarsa yine borçlar silinecek ama kızın onunla evlenmesi şart olmayacaktı.
Tefeci, bahçenin taşlı yolundan iki çakıl taşı aldı. Nihayetinde, onları toplarken kız, iki siyah çakıl topladığını ve onları torbaya koyduğunu fark etti. Tefeci kızdan çantaya gidip bir tane taşı seçmesini istedi. Kızın doğal olarak üç seçeneği vardı:
- Çantadan bir çakıl taşı almayı reddedebilirdi.
- Her iki çakıl taşını da çantadan çıkarıp tefecinin hile yaptığını söyleyebilirdi.
- Çantada siyah taş olduğunu bile bile kendini feda edip babasını kurtarabilirdi.
Kız çantadan bir taşı seçti, ona bakmadan önce “kazara” onu yerdeki diğer taşların içerisine düşürdü. Ardından tefeciye dönerek şöyle der: “Ne kadar sakarım. Neyse, çantanın içinde kalan taşa bakarsanız hangi çakıl taşını seçtiğimi görebilirsiniz.”
Farklı düşünmek ve kalıpların dışına çıkmak her zaman mümkündür. Seçmen gereken tek seçeneğin bile olsa asla vazgeçmeyi düşünmemelisin. Farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak en zorlayıcı durumlarda bile kendine bir çıkış yolu bulabilirsin.
3. Bir grup kurbağa
Bir grup kurbağa ormanda dolaşırken, içlerinden iki tanesi derin bir çukura düşerler. Diğer kurbağalar çukurun etrafında toplanırlar. Çukurun ne kadar derin olduğunu görünce iki kurbağaya artık şanslarının kalmadığını söylerler.
Ancak, iki kurbağa diğerlerinin söylediklerini görmezden gelmeye karar verirler ve çukurdan çıkmak için zıplamaya başlarlar. Tüm çabalarına rağmen bir türlü yukarı ulaşamazlar. Sonunda, kurbağalardan biri pes eder.
Diğer kurbağa olabildiğince zıplamaya devam eder. Buna rağmen, kalabalık kurbağa grubu bağırarak artık pes etmesini söyler. Kurbağa son bir kez sıçrar ve sonunda başarır. Dışarı çıktığında kurbağalar “Bizi duymadın mı?” derler. Kurbağa onları duymadığını çünkü hafif sağır olduğunu söyler.
İnsanların söyledikleri başkalarının hayatları üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir. Ağzından çıkmadan önce ne dediğini çok iyi düşünmelisin. Söylediklerin, yaşam ve ölüm arasındaki en önemli farklardan biri olabilecektir.
4. 1 kilo tereyağı
Bir fırıncıya bir kilo tereyağı satan bir çiftçi vardır. Bir gün fırıncı, doğru miktarı alıp almadığını görmek için terayağını tartmaya karar verir. Elde ettiği sonuç karşısında son derece öfkelidir. Hemen bir çırpıda çiftçiyi mahkemeye verir.
Hakim çiftçiye tereyağını tartmak için herhangi bir şey kullanıp kullanmadığını sorar. Çiftçi, “Hakimim, ben ilkel biriyim. Herhangi bir şey kullanmıyorum ama bir teraziye sahibim.” der. Hakim, “O zaman tereyağını nasıl tartıyorsun?” diye sorar.
Çiftçi kendinden emin bir şekilde şöyle der: “Hakimim, fırıncı benden terayağı almaya başlamadan önce ben ondan bir kilo ekmek alırdım. Fırıncı her gün bana ekmeği getirdiğinde onu teraziye koyarım ve aynı ağırlıkta tereyağı veririm. Eğer burada suçlanması gereken biri varsa, o fırıncıdır.”
Hayat aslında böyle bir şeydir. Tıpkı atasözünün dediği gibi ne ekersen onu biçersin. Hayatta ne verirsen karşılığında onu alırsın. Başkalarını kandırmaya çalışırsan sonunda kendini kandırmış birisi olarak öylece kalırsın.
5. Yoldaki engel
Eski zamanlarda kralın birisi yolun ortasına bir kaya parçası koyar. Daha sonra kendini bir yerde gizleyerek kimsenin kayayı yoldan çıkarıp çıkarmayacağını izler. Kralın en zengin tüccarları ve sarayından bazıları gelirler ama kayaya dokunmazlar.
Birçok kişi yolları açık tutmadığı için krala söylenirler. Hiçbiri taşı yoldan çıkarmakla ilgili bir şey yapmaz. Daha sonra köylünün biri taşa denk gelir. Sırtındaki yükü bir kenara bırakarak kayayı ittirmeye çalışır. İlk başında başaramaz ama birkaç denemeden sonra başarılı olur.
Köylü geride bıraktığı yükünü alıp geri döndükten sonra kayanın bulunduğu yolda bir çanta olduğunu fark eder. Çantada birçok altın ve kraldan bir not vardır. Notta altının kayayı yoldan çıkaran kişi için olduğu yazılıydı.
Hayatta karşılaştığın her engel sana koşullarını iyileştirme fırsatı verir. Tembel tembel bir şeylerden şikayet etmeye devam edersen eline hiçbir şey geçmez. Nazik, cömert ve işleri yapma isteği olan kişiler kendilerine engellerden fırsatlar yaratmayı başarırlar.
6. Kelebek
Bir adam bir kelebek kozası bulur. Bir gün küçük bir açıklık ortaya çıkar. Kelebek vücudunu o küçük açıklıktan çıkarmaya zorlarken oturup kelebeği birkaç saat izler. Ancak kelebek bir süre sonra ilerleme kaydetmeyi bırakır ve sıkışmış gibi görünür.
Böylece adam kelebeğe yardım etmeye karar verir. Bir makas alır ve kozanın kalan ucunu keser. Kısa bir aranın ardından kelebek şişmiş bir gövdeye ve küçük buruşmuş kanatlara sahip olmasına rağmen kolayca ortaya çıkıverir.
Adam düşünememişti. Kelebeğe destek olmak için kanatlarının genişlemesini bekledi ama olmadı. Kelebek, hayatının geri kalanını küçük kanatlar ve şişmiş bir vücutla geçirecekti. Kelebeğin kozadan çıkması için gelişimine ihtiyacı vardı ama iyi kalpli adam bunu düşünememişti.
Hayattaki mücadelemiz güçlü yanlarımızı geliştirir. Mücadeleler olmadan asla büyüyemeyiz ve asla güçlenme şansı elde edemeyiz. Bu yüzden zorlukları kendi başımıza çözmemiz gerekir. Bu konularda başkalarının yardımına muhtaç kalmak iyi bir fikir değildir.
7. Öfke kontrolü
Öfkesiyle başı dertte olan bir çocuk vardır. Babası ona bir çivi torbası verir ve her öfkelendiğinde çite çivi çakmak zorunda olduğunu söyler. Çocuk daha ilk günden çite 37 çivi birden çakar. Ancak zaman içerisinde öfkesini kontrol etmeye başlar ve çite vurduğu çivilerin sayısı azalır.
Çocuk, öfkesini kontrol etmenin çite çivi vurmaktan daha kolay olduğunu fark eder. Sonunda çocuk öfkesini hiç kaybetmediği güne gelir. Babasına durumu anlatır. Babası artık öfkesini kontrol altında tuttuğunda bir çiviyi sökmesini söyler. Çocuk sonunda bunu da başarır ve babası şunu der:
“İyi iş çıkardın oğlum ama çitin içindeki deliklere bir bakmalısın. Çit asla aynı olmayacak. Öfke içinde bir şeyler söylediğinde, tıpkı bunun gibi bir yara izi bırakmış olacaksın. Birine bıçağı sokup çıkarabilirsin. Ama kaç kere üzgün olduğunun bir önemi olmaz. Çünkü yara hala yerinde olur.”
Öfkeni kontrol etmelisin. Daha sonra pişman olacağın bir şey yapmak istemiyorsan o anlık öfken ile bir şey söylemeye çalışmamalısın. Hayattaki bazı şeyleri geri alma şansın yoktur. Dolayısıyla öfkeli bir şekilde hareket etmeden önce iyi düşünmelisin.
8. Kör kız
Kör olduğu için kendinden tamamen nefret eden bir kız vardı. Nefret etmediği tek kişi sevdiği kişiydi. Çünkü erkek arkadaşı ne zaman gerekli olsa onun için her zaman oradaydı. Bir gün sadece dünyayı görebilseydi onunla evleneceğini söyler.
Bir gün birisi ona bir çift göz bağışlar. Bu uzun zamandır beklediği haberin gelişiydi. Şimdi erkek arkadaşı dahil olmak üzere her şeyi görebiliyordu. Erkek arkadaşı, “Şimdi dünyayı görebildiğine göre benimle evlenir misin?” die sorar.
Kız, erkek arkadaşına bakar ve onun kör olduğunu fark eder. Bir çırpıda onunla evlenmeyi reddeder. Erkek arkadaşı bu cevap karşısında oldukça şaşkın ve üzgün bir biçimde oradan ayrılır. Daha sonra kıza bir mektup yazar ve şöyle der: “Sadece gözlerime iyi bak sevdiğim.”
Koşullarımız değiştiğinde zihnimiz de değişir. Bazı insanlar bir şeylerin daha önce nasıl olduğunu göremeyebilir ve onları takdir edemeyebilir. Dolayısıyla zaman içerisinde birçok şeyin değişebileceğini bilerek hareket etmelisin.
9. Satılık yavru köpek
Dükkan sahibi bir gün kapısının üzerine “Satılık yavru köpekler” ilanını asar. Bu küçük çocukları çekmenin bir yoludur. İlan kendini yanıltmaz ve bir çocuk ilanı görüp dükkanın kapısını çalar ve yavru köpekleri kaça sattığını sorar.
Dükkan sahibi “30 – 50 lira” arası der. Çocuk elini cebine atar ve 2.5 lira çıkarır ve “Onlara bakabilir miyim?” diye sorar. Dükkan sahibi gülümser ve ıslık çalar. Ardından dükkan boyunca koşturup duran beş yavru köpek ortaya çıkar.
Yavru köpeklerden birisi diğerlerine yetişmekte zorlanır. Bu köpek çocuğun ilgisini çeker ve köpeğin neden sekerek yürüdüğünü sorar. Dükkan sahibi o köpeğin kalçasında bir eksiklik olduğunu, her zaman topalladığını ve her zaman topal kalacağını söyler.
Küçük çocuk heyecanla o köpeği almak istediğini söyler. Dükkan sahibi onu bedavaya sana verebilirim der. Çocuğun morali bozulur. Hafif iç çekerek şöyle der: “Onu bana vermeni istemiyorum. Bu köpek en az diğerleri kadar değerli. Şimdi tüm param bu, geri kalanını sonra ödeyeceğim.”
Dükkan sahibi bu köpeğin diğerleri gibi asla koşamayacağını söyleyip durur. Bunun üzerine küçük çocuk paçalarını yukarı doğru kıvırır, bacaklarında yer alan büyük metal parçası ortaya çıkar ve şöyle der: “Evet kendim de koşamam. Bu küçük yavrunun onu anlayan birine ihtiyacı var!”
Hayatın kime neler sunacağını asla bilemezsin. Bir şey ne kadar farklı, ne kadar eksik olursa olsun onun da bir değerinin olmadığını bilmen gerekir. Asla bir konuda peşin hükümlü olmamalısın. Bir şeyi değerlendirirken onu etraflıca düşünmelisin.
10. Bir kutu öpücük
Bir adam 3 yaşındaki kızına çok kızmıştır. Sebebi ise kızın altın renginde bir hediye paketini boşa harcamasıdır. O günlerde para sıkıntısı çeken ailenin durumu aklına geldiğinde baba küplere biner ve kızına çok kızarak onu cezalandırır.
Küçük kız hiçbir şey olmamış gibi ertesi sabah hediyeyi babasına uzatır. “Bu senin için babacığım.” der. Adam önceki davranışı yüzünden biraz utanır. Bir şeyler söylemek ister ama söyleyemez. Sonra kutuyu açtığında onun içinin tamamen boş olduğunu görür ve öfkelenir.
“Birine bir hediye vermek istiyorsan bu kutunun içinde bir şey olması gerekir!” diye çıkışır. Küçük kız gözünden yaşlar akarken şöyle der: “Biliyorum babacığım ama onun içi boş değil ki? Kutuya öpücük doldurdum. Hepsi senin içindi.”
Baba öylece kalır, hiç hareket edemez. Kızını kollarına sarar ve kendisini affetmesini söyler. Kısa bir süre sonra kızını bir trafik kazasında kaybeder. Onun verdiği hediye kutusunu ise saklar. Her ne zaman cesareti kırılsa, kutuya bakar ve içinde kızından öpücüklerin olduğunu hayal eder.
Sevginin gücünü asla hafife almamalısın. Bu dünyadaki en anlamlı şey ve en güzel hediye kesinlikle sevgidir. İhtiyaç duyduğunda onu en yakınındaki insanlardan bulabilirsin. Her ne koşulda olursa olsun ona sahip çıkmalı ve onun kıymetini bilmelisin.